True Blood Rpg
Ateşin İçinde Omsec278
True Blood Rpg
Ateşin İçinde Omsec278
True Blood Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


İlk ve tek True Blood sitesi, tüm ihtişamı ve mistik çekiciliği ile sizlerle.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ateşin İçinde

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Sydney N. Brooke
Medyum | Kalp Cerrahı
 Medyum | Kalp Cerrahı
Sydney N. Brooke


Mesaj Sayısı : 33
Popülerlik : 0
Kayıt tarihi : 14/08/12

Ateşin İçinde Empty
MesajKonu: Ateşin İçinde   Ateşin İçinde EmptySalı Ağus. 14, 2012 5:48 am

Parmaklarımın arasındaki kadehe bakarken başımın dönmeye başladığını yavaş yavaş hissetmeye başlamıştım. Kadehin dibinde içilmeyi bekleyen viskiyi bekletmeden boğazımdan aşağıya gönderirken boğazım acı bir zevkle çığlık atmıştı. Dişlerimi sıktım. Olanları unutmam için daha ne kadar içmem gerekiyordu? Niye kolayca sarhoş olup saçmalama evresine geçemiyordum ki? Niye bu kadar güçlüydü bedenim? Ah, hayır… Güçlü falan değildim. Güçlü olsaydım burada olmazdım, onu çoktan kalbime gömmüş hayatıma huzurla devam ediyor olurdum. Ama hayır, ben acı çekmekten hoşlanan mazoşistin teki olmak zorundaydım illaki.
“Tahmin edeyim… On yedi?”
Çok yakınımdan gelen bu ses beni kısa bir anlığına da olsa düşüncelerimden çekip çıkarmıştı. Kafamı viski bardağımdan kaldırıp yanımdaki tabureye çöken adama baktım. Koyu kestane, kulağının üstünde biten saçları taranıp biçimli bir şekilde şekil verilmişti ve onu bir ucubeye benzetmek yerine çekici bir adama çevirmişti. Solgun dudaklarında bu solgun renge inat capcanlı bir gülümseme vardı ve insanı içine çekiyordu. Gözlerine baktığımda yemyeşil bir zümrüt hazinesiyle karşı karşıya kalmıştım. Ama şu an bütün bunlar bile gözüme çekici gelmiyordu. Kalbimin acısı ve mahvolan okul hayatım düşündüğüm tek şeyken yabancı adamın teki çok yakışıklıymış, kime ne?
“On altı mı yoksa?”derken kaşlarını kaldırmış, yüzüme dikkatle bakıyordu. Gözlerimi devirmekten kendimi alamayıp bardağı masaya hafifçe vurdum. Barmen Jack hemen bana döndü ve “Bunu da içersen buradan kusmadan gidemezsin, küçük hanım.”dedi. Onu tanıyor olmam, bana bu barda yaşım tutmasa da içme olanağı sağlıyordu. Yarım yamalak bir gülümsemeyle bardağımı önüne koydum. Önce beni süzdü, sonra iç çekip bardağımı tazeledi. “Nedense başıma kalacaksın gibi hissediyorum.”diye mırıldanıp işine dönerken ben omuz silkiyordum. Yanımdaki adamsa beni dikkatle incelemeye devam ediyordu. Bardağımdan bir yudum aldıktan sonra ona dönüp “Ne var?”diye çıkıştım. Gözlerimin sabit bakamadığını da o an fark etmiştim. Nihayet etkiyi hissedebiliyordum bedenimde. Sıcak, kaynayan o içimi gıdıklayan his.
“Burada olmamalısın.”
“Sana mı soracağım? Hem sen de kimsin?”
“Benimle gel.”deyip elimdeki bardağı aldı ve benden uzak bir yere koydu. Taburesinden inip yanıma geldiğinde son derece ciddi görünüyordu. Ben daha itiraz etmek içimi ağzımı açamadan beni de taburemden indirmişti. Ama bacaklarımı kağıttanmış da her an bükülebilirmiş gibi hissettiğim için yürümekte zorlanıyordum. Kolumu omzuna atıp ağırlığımın çoğunu üstlenirken beni büyük bir yükten kurtarmıştı. Ama uyuşmaya başlayan beynim hala ne yaptığımızı anlayamamıştı. “Nereye götürüyorsun beni?”dedim kelimeleri yuvarlayarak. Gözlerim ara ara kayıyor ve kapanmaya yelteniyordu. "Olman gereken yere.”diye cevaplarken bardan sokağa çıkmıştık bile. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Öfkeli olmam gerekiyordu ama içimdeki uyuşukluk benliğimi hatırlamamı bile engelliyordu şu an. “Ben gelmiyorum. Hem evimi nereden biliyorsun? Yoksa beni kaçırıp organlarımı mı çalacaksın?”
“Hayır!”derken sesi hem sinirli hem de şaşkındı. Boşta kalan elini cebine sokup bir anahtar çıkardı ve kaldırıma park edilmiş siyah bir arabaya doğru tutup düğmesine bastı. Arabanın kilidi açılırken beni arabaya doğru sürüklüyordu. Direnmeye çalıştım ama girişimlerim o kadar zayıftı ki… Beni arabanın ön koltuğuna oturtmakta hiç zorlanmamıştı. Kapımı kapatıp arabanın önünden dolandı ve sürücü koltuğuna, yanıma oturdu. Arabayı çalıştırırken ikimiz de sessizdik. Hiç tanımadığım bir adamın arabasında, hiç bilmediğim bir yere götürülüyordum ama bilincim bunu kabullenmemişti henüz. Gözlerim koltuğun rahatlığı karşısında daha fazla dayanamayıp kapanırken en son hatırladığım karanlık bir ormanın içindeki yolda ilerlediğimizdi…

*

“Herkes mi? Hiç kurtulan yok mu?”
Bu tanıdık fısıltı beynimde bir yerlerde bir şeyleri harekete geçiriyor ama mantığım bunun devamının geleceğini söylediği için uyansam da gözlerimi açmıyorum. Başka bir ses kulağıma ulaşıyor. “Hem de hiç. Adamlar nasıl yapacaklarını kahretsin ki iyi biliyorlarmış, kimse kurtulamadı. Onu zor kurtardım.” Bir süre sessizlik çöküyor ortama. Ardından yabancı ses konuşmaya devam ediyor. “Ona ne diyeceğiz?”
“Hiçbir şey. Uyandığında beni görmeyecek zaten. Böylece kurtulmuş olur. Onu korumak zorundayım, Dave.”
Bu kadarı bana yetiyordu. Çünkü beynimde içkinin yarattığı uyuşukluk yavaş yavaş dağılıyor ve ben bu sesi nereden tanıdığımı hatırlıyordum. Aslında unutmamın mümkün olmayacağı bir ses bu. Hayatımın aşkının o derinden gelen, çarpıcı sesi… Gözlerimi ani bir hareketle açıp yatırıldığım geniş yatakta ayağa fırlıyordum. Şaşkın ve beklenti dolu bakışlarım bulunduğum odada geziniyor, en sonunda odanın kapısında konuşan iki karanlık siluete bakıyordum. “Jeffrey!” Sesimi duyan iki gölgenin kıpırdadığını zar zor seçmiştim. Bir tanesi uzaklaşmaya kalkışınca yataktan inip kapıya koştum. Ama diğeri bana engel olup odanın içinde kalmamı sağlamıştı. “Bırak beni! Jeffrey! Jeffrey, kurtar beni!”
“O da tam olarak bunu yapıyor zaten.”
Beni odaya kapatan adamın kapıyı suratıma kapatmadan hemen önce söylediği bu sözler kanımın donmasına yetmişti. Damağım kururken gözlerimi kırpıştırarak adama bakıyordum. Nereden geldiğini bilmediğim ufak bir güneş ışığı gözlerini aydınlatmıştı… Yemyeşil gözler... Bunları tanıdığımı biliyordum. Ve sonra kafamda dün gecenin anısının yapbozları birleşiyor. Kasvetli olan bu odada suratıma kapatılan kapının ardından öylece bakıp kalıyordum. Odanın ekşi kokusu bile beni kendime getiremiyordu. “Kim öldü? Sizi duydum. Birilerinin kurtulamadığından bahsediyordunuz.” Kapının ardında ufak bir ses duyar gibi oldum. “Bunu kısa keseceğim. Seni bardan alıp buraya getirdim çünkü Jeffrey’nin düşmanları senin peşine düşecekti. Nitekim biz gittikten iki üç dakika sonra barı bombaladılar. Bu yüzden senden kaçıyor. Şimdi, her şey açıklığa kavuştuğuna göre… Artık bırakacak mısın konuşmayı? Burada kalırsan güvendesin ancak.”
Nefesim kesilmişti. Akciğerlerimi tıkayan şeyden kurtulamıyordum. Jeffrey beni günler önce terk ettiğinden beri kendimde değildim ama şu an benliğime yeniden kavuştuğumu hissediyordum. İçimdeki güç artarken bir yandan da gözyaşlarımı geri yolluyordum. Kimse beni bir yere hapsedemezdi, amacı ne olursa olsun. Hem Jeffrey’i görmem için birilerinin peşime düşmesi gerekiyorsa, bunu yapmaya razıydım.
Bakışlarımı karanlık odada gezdirdim. Bir çıkış yolu arıyordum. Eskimiş, boyası soyulan dört duvarın arasında kalmıştım. Ne bir pencere vardı ne de bir lamba. Odanın ortasındaki büyük yataktan başka hiçbir eşya olmayan bu oda Tanrı’nın unuttuğu bir yerdi. Yavaş adımlarla odanın içine yürüdüm, arkamdaki kapının öbür tarafında Dave denen adam hala bir şeyler konuşuyordu ama ben onu duymaktan çok uzaktım. Ayakkabılarımın altında gıcırdayan eski parkeler, sanki zıplarsam parçalanacak gibiydiler.
İşte bu.
Beynimde yanan ışık dudaklarıma kocaman bir gülümsemenin yayılmasına neden olurken ayaklarımla parkeye vurmaya başlamıştım. Çıtırdayan zemin en sonunda baskılarıma dayanamamıştı. Parçalara ayrılan parke, kaçmam için kocaman bir delik bırakmıştı. Ben delikten içeriye hiç düşünmeden atlarken her yer toz içindeydi. Birkaç kuru öksürük boğazımı kaşıdıktan sonra indiğim yerin öylesine bir yer olmadığını keşfettim. Burası karanlık ve görünüşe bakılırsa sonsuza giden bir tüneldi. Elimde daha iyi bir seçeneğim olmadığı için koşmaya başladım. O lanet odadan ne kadar uzağa gidersem Jeffrey’e o kadar yakınlaşacakmışım gibi geliyordu. Koşarken düşündüğüm tek şeyse, Jeffrey’nin beni terk etme nedeninde ne kadar yanıldığımdı. Size vermeyi unuttuğum küçücük bir ayrıntı olabilir… Şey, belki büyük... Jeffrey benim öğretmenimdi. Evet, söyledim işte! Ama ne önemi vardı ki? Biz birbirimize aşıktık, yaşın ya da aramızdaki öğretmen-öğrenci ilişkisinin hiçbir önemi yoktu benim için. Jeffrey benden nedensiz yere ayrıldığında bunu artık saklanarak yaşamak ve mesleğini tehlikeye atmak istemediği için benden ayrıldığını düşünmüştüm. Ama şimdi beni düşmanlarından korumak için terk ettiğini öğreniyordum. İçimdeki sevinç dalgası giderek büyürken bir yandan rutubetin omuzlarıma çöktüğü bu tünelde ölebileceğimi düşünüyordum.
Ne kadar süre koştuğumu ben de bilmiyorum. Ama birden boynuma saplanan yakıcı bir acıyla görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı. Kulaklarım uğulduyor, midem bulanıyordu. Sessiz tünelde Jeffrey’nin sesinin yankılandığını duydum ama cevap veremiyordum, boğazım kilitlenmiş gibiydi. “Janie!” Ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Ama güçlü kollar beni yere çakılmadan önce yakalayıp kucağına almıştı. Bu kokuyu biliyordum, benim Jeffrey’min erkeksi kokusuydu. Onun kollarında olduğumu bildiğim için, kapanmamak için direnen ama bulanık gören gözlerim için endişelenmeyi bile bırakmıştım. Yüzümde huzurlu bir gülümsemeyle başımı göğsüne yasladım. Etraf bir anda çok gürültülü olmuştu ama ben sanki her şeyden soyutlanmış, bu büyülü ana odaklanmıştım. Jeffrey sürekli hareket etse de beni sarsmamak için elimden geleni yapıyor gibiydi. Çığlıklar ve büyük bir patlama, bir şeylerin kırılma sesine karışırken ben kendi hayal alemimde hala gülümsüyordum.
Ta ki Jeffrey’den acı dolu bir inleme duyup onun kaskatı kesildiğini hissedene kadar.
Pembe gözlüklerim bir anda parçalanmıştı, boynuma saplanan küçük iğnenin beni uyuşturan etkisine inat “Jeffrey! İyi misin?”diye haykırıyordum. Jeffrey ise beni duymuyordu, koşuyordu hala ama adımları zayıf ve yavaştı artık. Yüzünün solduğunu fark etmiştim, midemin altında tepetaklak olan şeyler hayra alamet değildi. “Cevap ver, neler oluyor?!” Acı dolu haykırışlarım o gürültünün içinde kaybolup gidiyordu. Onun kucağında doğrulmaya çalıştım, omzunun üstünden arkaya baktığımda birbirine girmiş adamlar topluluğu görüyordum. Her yer ateş içindeydi. Adamlar birbirini havalara atıyor, yumruklar tekmelere karışıyordu.
“Seni koruyamadım." Başımı Jeffrey’e çevirdiğimde acı ve aynı zamanda şefkat dolu gözleri üzerimdeydi. Soğuk soğuk terliyordu, mavi gözlerinin altı kızarmaya başlamıştı. Dudaklarından dökülen bu iki kelimeyi bile güçlükle söylemişti. Bir darbe daha aldığını o an suratına yansıyan şoktan anlamıştım. Arkamıza baktığımda şeytani gülümsemesiyle elinde garip bir silah tutan adamla göz göze gelmiştim. Jeffrey dizlerinin üstüne düşerken ben de çığlık atarak yere düşmüştüm. Bakışları anlamsızlaşıyordu, hemen ona sarıldım ve “Beni korudun.”dedim nefes nefese. Şeytani gülümsemeli adam ağır adımlarla bize yaklaşıyordu. “Yanımda olman için her şeyimi veririm, Jeffrey. Sen bana bunu verdin. Beni korudun.derken dudaklarım titriyordu. Gözlerimde donuklaşmış yaşlarla sevgilime baktım. Mavi gözleri dalga dalgaydı, bir sürü duyguyu barındırıyordu. “Seni seviyorum, Janie.”
O sırada göğsüme saplanan acıyla nefesim kesildi. Kötü adamın bana doğru tuttuğu silahtan çıkan bir şey olmalıydı bu acıya sebep olan. Bütün bedenim acıyla kavrulurken dayanamayıp yere, Jeffrey’nin hemen yanına yığılıverdim. Birbirimize yaşlı gözlerle, aşkla bakarken tek düşündüğüm onu hep seveceğimdi. “Ben de seni seviyorum, Jeffrey…” Fısıltım huzur doluydu, hissetmediğim dudaklarıma bir gülümseme yaymaya çalıştım. Jeffrey de aynısını yapıyordu. Elini güçlükle kaldırıp yanağıma koydu ve alnıma uzun bir öpücük kondurdu. Ardından kaskatı kesildi, gözleri artık canlı bakmıyordu. Soluk borularımı tıkayan bir acıyla hıçkırdım ama bu son yaptığım şey olmuştu. Aşkım gözlerimin önünde son nefesini verdikten hemen sonra ben de veriyordum son nefesimi…
Ateşin içine atılıyordum sonsuza dek...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Crystal Prévela
Safkan Peri | Peri Diyarı Kraliçesi
 Safkan Peri | Peri Diyarı Kraliçesi
Crystal Prévela


Mesaj Sayısı : 268
Popülerlik : 11
Kayıt tarihi : 11/08/12

Ateşin İçinde Empty
MesajKonu: Geri: Ateşin İçinde   Ateşin İçinde EmptySalı Ağus. 14, 2012 5:52 am

25/25 Betimleme
15/15 İmla ve Mantık Hataları
15/15 Akıcılık
20/20 Kurgu
10/10 Görünüş ve Paragraf Düzeni
15/15 Uzunluk (En az 30 satır)

Toplam 100 puan. True Blood Rpg'ye hoşgeldiniz!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://truebloodrpg.yetkin-forum.com
 
Ateşin İçinde
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
True Blood Rpg :: Karakter Yaratma :: Rpg Kutusu :: Rpg Puanlama-
Buraya geçin: