True Blood Rpg
Cecelia.  Omsec278
True Blood Rpg
Cecelia.  Omsec278
True Blood Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


İlk ve tek True Blood sitesi, tüm ihtişamı ve mistik çekiciliği ile sizlerle.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Cecelia.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Cecelia Dallén




Mesaj Sayısı : 2
Popülerlik : 0
Kayıt tarihi : 15/08/12

Cecelia.  Empty
MesajKonu: Cecelia.    Cecelia.  EmptyCuma Ağus. 17, 2012 6:11 am

1978.

“Etrafına bakma.” Diye uyardı onu, birkaç adım önünden giden sıska adam. Rebekah neden onu takip ettiğini anlamadı ya da önüne neden onu koyduklarını. Gerçekten, ondan korkacağını mı düşünmüşlerdi? Bu adamların hepsi ahmaktı ama kız devam edecekti. İşin sonunda bir oyun olabilirdi ve Rebekah oyunları çok severdi. Önünden geçtikleri aralık bırakılmış kapıdan gözlerini ayırdı ve sırıtarak, bir suçlu gibi ellerini yukarı kaldırdı. Teknik olarak bir suçluydu ama kimse bunu kanıtlayamamıştı. O, kızıl saçlı, sevimli bir kızdı. Tamamen masum bir kız. “Beni yakaladın,” adam dönüp ona bakma gereği bile göstermeyince Rebekah homurdanıp ellerini aşağı indirdi. Ellerini sırtında birleştirdi ve önündeki adamı sinir etmek için hafif bir melodi mırıldanmaya başladı. Buranın müzikten hoşlanmadığını içeri ilk adımını attığı anda anlamıştı. Daha yüz yaşında olmasına rağmen böyle bir ortamı gözleri kapalı, sadece koklayarak bile hissedebilirdi. Daha şimdiden dört tane yanmayan lamba saymıştı, koridoru aydınlatanlarsa loş bir ışık yayıyordu. Duvarın yüzeyi kirlilikten görülmüyordu bile. Aklına insanlığının geçtiği yer geldi. Orası da böyle bir yerdi, hem de daha beteri. On yaşından beri nereden geldiğini anlamadığı bir sürü oğlan odasına gelip onunla flört etmeye çalışırdı. Kimse yaşını umursamıyordu. O, anne ve babası tarafından o lanet olası yere bırakılmış zavallı bir kızdı. Hayatı boyunca hiç sevgi görmemiş bir kolay lokma. Dişlerini sıktı ve yumuşak bir ‘pat’ sesiyle, ona eşlik eden rehberine çarptı. Gözleri kısıldı, mırıltısı anında kesildi ve bir küfür savurdu. “Durduğun zaman haber ver, lanet olası.” Adam, Rebekah’nın çarpmasıyla birkaç adım sendelemiş olsa da, belli etmemeye çalışarak boğazını temizledi. “Bundan sonrasını kendin devam etmelisin,” Adamın ettiği hakareti duymamazlıktan gelmesi onu sinirlendirmişti. Derin bir nefes aldı ve kendisini sakinleştirmeye çalıştı. Durumumun en kötü tarafı buydu: Duygularını hep en uçta yaşamak. Sevindiğinde çok seviniyordu ve öfkelendiği zaman… daha çok öfkeleniyordu. Bunun kimseye bir fayda sağladığını görmemişti ve sonu da genelde iyi bitmezdi zaten.

Yaklaşık beş ay önce buraya geldiğinden beri her şey çok iyi gidiyordu aslında. Lise son sınıfa başladığı okulda herkese çok iyi davranıyor ve onunla flört etmeye çalışan erkeklerin boğazını parçalama isteğini bastırmayı başarıyordu. Burayı sevmişti ve geçireceği herhangi bir öfke krizi her şeyi, kurduğu bütün çevreyi mahvedebilirdi. Yanında bekleyen sıska adama son bir bakış atmadan siyah kapının tokmağını tuttu ve çevirdi. İçeri girdiğinde ilk başta o koku çarpmıştı suratına, sonra garip bir tanıma hissi. Sırtını tozlu kapıya dayadı ve gözlerini kapattı. Bu kokunun sahibini dönüştüğünden beri görmemişti. Zihni bu evin kopyası olan, insanlığının son gününü geçirdiği güne gitti. On sekiz yaşında olduğu ve oradan kaçmak için planlar kurduğu zamana.
Eskiden güzel olan ama şimdi o özelliğini tamamen kaybetmiş bir malikanenin üst katlarında hiç boş durmayan odalar olurdu. Her odanın her santimi kirli ve tozlu olurdu, kimin girip çıktığı ise kimsenin umurunda değildi. Rebekah’nın odası da onlardan biriydi. Daha temiziydi çünkü genç kız örümceklerle dolu, insanı boğan bir odada kalamazdı, bu yüzden elinden geldiğince temizlemeye çalışmıştı. Yine de eski malzemelerin arasında bulduğu yırtık bezin bile silemediği anılar vardı orada. Malikanenin en alt katında, her saat açık olan bir bar vardı. Rutubetli ve sürekli gereksiz insanların takıldığı bir bardı burası. Rebekah da canı sıkıldığında oraya inerdi. On yıl boyunca orada yaşamanın ona verdiği tek avantaj barmenden ücretsiz bira alabilmesiydi. Yine canı sıkıldığı, kaçmak için iyi bir plan yapmaya çalıştığı bir gece oraya inmişti. Birayı ilk kim bitirecek yarışması yapan iki insan ve onların etrafına doluşmuş kalabalığın arasından kendisine içecek bir şeyler almak zor gelmişti ama başarmıştı. Kağıt oyunu oynayan dört kabadayının masanın yanından geçti ve birisinin bileğinden kağıt çıkardığını gördü ama umursamadı. Bir adamın kucağına oturmuş kendisine iş çıkarmaya çalışan, yarı açık kıza tiksintiyle baktı ve barın en sonunda kimsenin oturmadığı veya yaklaşmadığı masaya ilerledi. Küçük, siyah tabureyi ayağıyla itti ve yerleşti. Burası kirli bir yer olsa da insanlar buradan bıkmıyor gibiydi. Burada takılmak hastalıktı; biraların tarihi geçmiş ve daha ucuzdu, üstteki odaları hangi kızı taşıdığınızı kimse umursamıyor, her an gelebilecek olan polis baskınlarını için kimse endişelenmiyordu. Birasını kafasına dikti, gözlerini masaların yanında amaçsızca gezinen insanlardan ayırdı. Onları izlemek Rebekah’nın acıma duygularını harekete geçiriyordu. Hepsi zavallıydı. Burada herkesten uzun süredir yaşamasına rağmen bir kez olsun kendisine dokundurtmamıştı. Buradan gittiği zaman neler yapabileceğini hayal etti. Bir süredir düşündüğü tek şey buydu zaten. Her yer buradan iyidir, diye düşünmekten kendini alamıyordu.

Rebekah hiçbir zaman inançlı bir çocuk olmamıştı. Sürekli sorun çıkarır, odasına gelen herkese eline geçen her şeyi fırlatırdı. Bu yüzden onunla uğraşmayı uzun süre önce, odasına giren son kişinin kafasına saksı fırlatıp ölmesine sebep olduğunda bırakmışlardı. Genç kız bunun için hiçbir zaman pişman olmamıştı. “Burada böyle güzel bir kızın yalnız olması çok yazık.” Gözlerini diktiği birasından bakışlarını ayırıp karşısındaki tabureye yerleşmiş adama baktı. Kısa bir bakıştı ama bu bile onun ne kadar yakışıklı olduğunu görmesini engellememişti. Kısa karamel rengi saçları, masmavi gözleri vardı. Dudaklarındaki gülümseme annesinden habersiz masanın üstündeki şekerleri yürütmüş yaramaz bir çocuğun ki gibiydi. “Belki de başka bir kızın yardımına gitmelisin, kahraman.” Onu istese hemen şimdi gönderebilirdi, elinde çok sağlam bir şişede bulunan bir bira tutuyordu sonuçta. Ama onunla konuşmak istiyordu, en kötü ne olabilirdi ki? “Ben Michael. Senin adın da…” devam etmesini ister gibi gözlerini Rebekah’nın koyu mavi gözlerine dikti. Genç kız birasını elleri arasında çevirdi ve “Rebekah,” deyip birayı kafasına dikti. Tanışma konusunda her zaman çok kötü olmuştu, hele bir erkekle tanışmayı hiçbir zaman denememişti. Onlar isimden çok vücutla ilgileniyordu çünkü. Michael ayağa kalkıp yanlarından geçen sarhoş bir kıza doğru ilerledi. Kızın elinde tuttuğu birasını aldı ve gözlerini kızın gözlerine dikti. “Biranı bana verebilir misin? Teşekkürler,” kız hipnotize olmuş gibi başını salladı, birasını bıraktı ve dans pistine doğru ilerlemeye başladı. Rebekah ise olanları ağzı açık izliyordu, bunu nasıl yapabilmişti? Evet, çok yakışıklıydı ama kim birasını başkasına verirdi ki? Ya adam sandığından daha yakışıklıydı ya da kız tam anlamıyla sarhoş olmuştu. İki ihtimal de kulağa mantıklı geliyordu. “Bu çok etkileyiciydi,” Michael birasından bir yudum alıp taburesine tekrar yerleşirken genç kız dayanamayarak söylemişti bunu. Michael kıza gülümsedi ve eskisinden daha büyük gülümsemeyle ona baktı. “Nasıl yaptığımı öğrenmek ister misin?” Ne kadar heyecan verici görünse de kız başını iki yana salladı. Onun kendi iradesi, kendi kuralları vardı ve adalet bunların en başında geliyordu. Birisinin para ödeyerek aldığı bir birayı elinden almak haksızlıktı, tam anlamıyla hırsızlıktı. “Hayır, bu yanlış.” Michael birasını masanın üstüne bıraktı ve kollarını da masaya dayayıp çenesini sağ eline aldı. “Neden burada olduğunu anlamıyorum, Rebekah.” Rebekah birasından son bir yudum daha alıp boş şişeyi masaya bıraktı. Onunla tanışalı en fazla beş dakika olmuştu, bu bütün sırlarını ona dökeceği anlamına gelmiyordu. Yine de hayattan bıkmıştı. Ona söylese bir şey değişmezdi, sonuçta herkes buradan nefret ettiğini ve bir an önce gitmek istediğini biliyordu. “Gitmek istemediğimi mi sanıyorsun? Her sabah bu lanet yerde uyanmak ve her sabah lağım da yapılmış yemekler yemek nasıl bir şey haberin var mı senin? İşkence gibi. İnsan bir süre sonra ölmek istiyor.” Michael birisi var mı diye etrafına bakındı ve masaya eğildi. Genç kız bunu neden yaptığını anlamamıştı, etrafta kimse yoktu; herkes dans pistinde dans ediyor, etmeyenlerse buradan uzakta bulunan masalara oturuyordu. O sarhoş kız tamamen bir şans eseriydi. “Sana bunu verebilirim.” Rebekah tek kaşını kaldırdı ve fark etmeden o da masaya doğru eğildi. Şimdi aralarında sadece birkaç santim vardı, uzaktan gören birisi onları sevgili sanabilirdi. “öldürmeyi mi?” Michael güldü, haklı olduğunu bilmese bile Rebekah’a da ona katıldı. “Hayır, buradan gitmeyi diyorum. Sana bunu verebilirim, seni buradan götürebilirim.” Genç kız hayatı boyunca duyduğu en güzel kelimelerdi bunlar. Daha yeni tanıştığı birisine güvenmenin yanlışlığını düşünmeden ayağa kalkıp elini Michael’a uzattı ve birlikte dışarı çıktılar. Rebekah, korkunç bir acıyla çıkmaz bir sokakta uyandığında onunla birlikte dışarı çıktığı için kendine lanet edecekti. Var olduğu sürece peşini bırakmayacak bir pişmanlık duyacaktı. Ama hiçbir pişmanlık, onu geçmişe döndüremezdi. Hiçbir pişmanlık, artık olduğu şeyi değiştiremezdi.

Bu koku o zamandan kalmaydı işte zihninde. O çıkmaz sokakta, eskisinden daha hassas olan burnuyla vücudundan bu kokuyu almıştı. O zamandır ne zaman bu kokuyu hissetse yönünü değiştirir, başka bir yöne giderdi. Gözlerini açtı hemen. Yaslandığı kapıdan birkaç adım geri gitti ve tokmağa tutunmasıyla çığlık atıp elini çekmesi bir oldu. Mine çiçeği! Lanet olsun. “Ne biçim bir oyun oynuyorsunuz böyle?” Öfkeyle ayağını kaldırıp kapıya olanca gücüyle vurdu. Kapı menteşelerinden sarsıldı ama hala yerindeydi, bu Rebekah’ın daha çok sinirlenmesine neden oldu. Yüksek sesle en yaratıcı küfürlerinden birini etti ve kapıya tekrar vurmak için ayağını kaldırdı. “Hadi ama Rebekah, daha yeni geldin.” Bu ses, onun olduğu yerde durmasını sağladı. Zihninden sesin sahibine ait binlerce görüntü geçti. Tanrım, sesi hatırladığından daha hoştu! Tatlı ve nahoş. Tıpkı erimiş karamelli çikolata gibi. Çok fazla yerseniz mideniz bulanırdı ama asla vazgeçemezdiniz. Göreceği şeyden korkarak yavaşça arkasına döndü, o zaman dar bir koridorda olduğunu fark etti. Koridorun tam ortasındaysa o duruyordu, son derece yakışıklı bir yüz, Michael. “Derdin ne, Michael? Hayatımı mahvetmen yetmedi mi?” Onu vampir yapmıştı. Var olduğuna bile inanmadığı bir yaratığa dönüştürmüş, ardından öylece bırakıp gitmişti. Rebekah ne olduğunu asla yüksek sesle söyleyemiyordu. Michael güldü ve kız içinin titrediğini hissetti. Nefes alışı zorlandı ve gözlerinin dolmasını bastırmadı, bu duygudan nefret etmişti Rebekah. Onun sesinin üstünde bıraktığı etkiden nefret etmişti. “Ben sana yardım ettim, aşkım. Oradan çıkmak istedin ve ben de seni çıkardım.” Kız bir adım geri gitti ve sırtı kapıya yaslandı. Buradan çıkmalıydı, hem de hemen. Yoksa yapacağı şeyden ömrü boyunca pişman olacaktı. “Bana yaklaşma, Michael.” Diye uyardı, güçlü tutmaya çalıştığı bir sesle. Ne kadar çabalasa ve Michael’in anlamadığını düşüp kendini avutmaya çalışsa da, adam anlamıştı. “Buradan çıkmak istiyorum. Beni buradan çıkar.” Adam yavaşça kıza doğru ilerledi ve durduğu zaman, aralarında sadece birkaç santim vardı. Kız mucizevi bir şekilde duvarın yarılması ve içinden kaçıp gitmeyi umarcasına sırtını kapıya yaslamıştı. “hadi ama, Rebekah. Bana bir şans daha ver. Bunu hak ettiğimi sana kanıtlayacağım.” Artık kaçıp gitmek için çok geçti Rebekah için. Sonradan pişman olacağını bilse bile elini Michael’e uzattı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Antonio dé Logiano
Panter Adam | Hotshot Panter Evi Sahibi
Panter Adam | Hotshot Panter Evi Sahibi
Antonio dé Logiano


Mesaj Sayısı : 54
Popülerlik : 3
Kayıt tarihi : 13/08/12

Cecelia.  Empty
MesajKonu: Geri: Cecelia.    Cecelia.  EmptyCuma Ağus. 17, 2012 11:18 am

25/25 Betimleme
15/15 İmla ve Mantık Hataları
15/15 Akıcılık
20/20 Kurgu
10/10 Görünüş ve Paragraf Düzeni
15/15 Uzunluk (En az 30 satır)

Toplam 100 puan. True Blood Rpg'ye hoşgeldiniz!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Cecelia.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
True Blood Rpg :: Karakter Yaratma :: Rpg Kutusu :: Rpg Puanlama-
Buraya geçin: